Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nihal Bengisu Karaca Beyin cerrahı, ikiz annesi ve Bakırköy'ün yeni belediye başkanı Ayşegül Özdemir Ovalıoğlu: Yetiştirdiğim asistanları bu ülkede tutamamak bana artık siyaset zamanı geldi dedirtti 

        Ayşegül Özdemir Bakırköy’ün beyin cerrahı kadın belediye başkanı. İkiz annesi.Çocuklar devlet okulunda. Bakırköy’ü çocuklarının huzurlu ve güvenli bir yer yapmak için kolları sıvamış. Doktorluktan siyasete geçmesinde Türkiye’de hayatın değişmesi, mahallesinin değişmesi, meslektaşlarının asistanlarının gelecek kaygısına kapılması rol oynamış. Bir ayağı sürekli yurt dışında ama aidiyet duygusu güçlü, dönüp geldiği yer hep Bakırköy olmuş.

        Bakırköy’ü kişisel bir mesele yapmış. İstanbul onun için hep Bakırköy olmuş. “Ben Bakırköy’ü çok güzel yaşadım, şimdi ona da yaşatmak istiyorum” diyor bir yerde.

        “Yapamazsın, bak yıpranırsın” uyarılarına aldırmadan yol yürümeye alışmış bir beyin cerrahından yeni hastası olan ‘Bakırköy’ için anamnez istedim.

        Özetle işte size üzerinde yükselen cam tavanın ötesine göz dikmiş yeni Bakırköy belediye başkanı Ayşegül Hanım’la uzun bir söyleşi…

        - Beyin cerrahısınız ve bu çok zor bir iş. Aynı zamanda tatmin edici bir iş. İnsan beyin cerrahı olup neden siyasete atılır, neden belediye başkanı olmak ister, tercihinizi bu merkezden açarak anlatır mısınız?

        Tabii ki... Eğitimin hayatımın en başından beri doktor olmayı istedim. Babam inşaat mühendisi. Annem ise babamla evlenip biz olduktan sonra okula ara vermiş ve tamamlayamamış üniversiteyi. Ama İstanbul'da büyümüş. Çünkü dedem 1940'lı yıllarda İstanbul’a gelmiş. Annem Çemberlitaş Kız Lisesi başta olmak üzere güzel okullarda okumuş. Özellikle kız çocukları okumalı motivasyonunu erken yaşlarda edinmiş. Kardeşim de benim küçükken çok hasta oluyordu. Hep böyle hastanelere gider gelirdi. Annem babam götürürdü getirirdi. Bende de işte ‘Ben büyüyeceğim, doktor olacağım. Bütün çocukları tedavi edeceğim’ duygusu o zamanlarda oluştu.

        - Liseyi nerede okudunız?

        Özel Üsküdar Fen Lisesi mezunuyum. Yani oraya girişimin sebebi de doktor olmaktı. Doktor olmak için fen bilimlerinden, matematikten anlamalıyım motivasyonu. Okulumu da yine orada dereceyle bitirdim. Ondan sonra yine dereceyle de Cerrahpaşa İngilizce Tıp Fakültesine girdim. Branşlar hakkında fikir sahbi olduğumdan itibaren de cerrahiyi seçeceğimi biliyordum. Uzmanlık sınavı aşamasında ise bu tercih beyin cerrahisi olarak billurlaştı.

        - Tam burada çok sık duyduğunuz bir şeyi söyleyip sizi güldüreyim: Bir kadın için zor değil miydi?

        Zordu. Bir yandan eğitim bir yandan nöbetler. 3 günde bir nöbet. Zaman hastanede geçiyor. Eve sadece uyumak için gidiyorsunuz. Hep söylerim cerrahların ailelerine de bir diploma verilmeli. Elinize bıçak alabilme yetkinliğine ulaşmanız için üstlenmeniz gereken sorumluluklar ağırdır. Siz de babanızdan bilirisiniz Nihal Hanım. Doktorlar ikiye ayrılır, cerrahlar ve diğerleri. Sonra biz bunu şöyle devam ettiririz: Cerrahlar da ikiye ayrılır: Beyin cerrahları ve diğerleri.

        Beyin cerrahları da ikiye ayrılır. Beyin cerrahları ve eşleri.

        - Eşiniz de doktor değil mi?

        Eşim de beyin cerrahı hatta.

        - Okulda mı tanıştınız?

        İhtisas sırasında tanıştık. Uzman olduktan sonra da iş arkadaşlığımız, mesai arkadaşlığımız, hayat arkadaşlığına dönüştü.

        - Sonra ne oldu?

        Artı altı yıl daha eğitim alıp beyin cerrahı olduktan sonra asistanlığımın ikinci yılında akademik çalışmalarımın disiplinize olması için Amerika'ya gittim. Kadın olduğum için daha çok gayret sarfetmem lazım geleceğini anlamıştım çünkü. Aynı yolları yürüseniz aynı sınavları kazansanız bile hep bir noktada yıpranacağınız, zorlanacağınız beklentisi vardır çünkü.

        Benim kliniğimde çok olmasa da bu meslekte kadınlar hep “Kızım sen şimdi bak, burada koşullar zordur. Acaba altından kalkabilecek misin?” sorusunu duymuştur. Kimi klinikler var. Kadın giremez.

        - Ne diyorsunuz?

        Evet kadın giremez. Kadın giremez çünkü hamile kalacak. İşini aksatacak. Kesin. Bu gözle bakılırdı. Tabii ben 2001’den bahsediyorum.

        - Bu yüzden mi her şey mükemmel olsun istediniz ve yurt dışı arayışları başladı?

        Evet. En iyisi nasıl olunuyorsa da öyle olmak için.Dünyada nereler bu işi iyi yapıyorlar? Kadın cerrahlar nerede var? Harvard, Columbia Üniversitesi, Virginia Üniversitesi, bunların hepsine yazdım ve Harvard’tan kabul aldım.3 ay orada klinik gözlemci olarak çalıştım. Daha bir yıllık asistandım ama gelecekteki akademik çalışmalarım için evrensel standartlarda bilimsel makale yazmanın peşine düştüm. Yazdıklarım takdir gördü.

        "YURT DIŞINDA YAŞAMA ORADA HAYAT KURMA İMKANIM OLDU AMA HER SEFERİNDE GERİ DÖNDÜM"

        - Sonra tekrar ülkeye döndünüz?

        Evet. Asistanlığıma devam ettim. Ama tabii yetmedi. 2005 yılında mikroşirürji eğitimi almak üzere Zürih Üniversitesi’ne gittim.

        Bizim Beyin Cerrahisi Dernekleri derneği Avrupa'daki Beyin Cerrahisi Dernekleri ile entegre. Avrupa Birliği kapsamında bir program. European Association of Neurosurgical Societies. Türkiye'den de belirli kliniklerden belirli isimler gönderiliyor. Bu da dört yıllık bir temel eğitim. 2007 yılında uzman oldum. Zorunlu hizmetimi yaptım. Klinik kurdum, kendi ameliyathanemi kurdum, personelim vardı. Ama….

        - Yine yetmedi

        Yine gitmek hayalleri depreşti. Çünkü bizdeki sistem oturmuş bir sistem değil. Benim de öğrendiğim şeylerin üzerine hep yenisini eklemek gibi bir sorumluluğum var. Koşulları sağlayıp, burs da alarak -TÜBİTAK bursu- Harvard’a gittim.Orada bizim Sağlık Billimleri Üniversitesi gibi eğitim hastaneleri var. Eşimle beraber ama ayrı hastanelerde çalışmaya başladık

        Projelerim vardı. Ondan sonra tekrar geri döndüm. Tüm bu süreçlerde hep ülkeme döndüm. Ülkeme dönmek için gittim her seferinde zaten.

        - Her seferinde ülkeye ama spesifik olarak da Bakırköy’e dönüyordunuz sanırım, yanlış mı?

        Doğru. Bakırköy Mazhar Osman'a döndüm. Baba ocağına. İhtisasımı tamamladığım yere. Çalıştım, çalıştım. O arada ikizlerim oldu.2020 yılında doçent oldum. Binlece ameliyat yaptım,bu arada insanlara hem fiziken hem manen dokundum, şikayetlerini dinledim.Her kesimden insanı dinledim. Hala Bakırköy’deyim bu arada.

        - Sanırım artık yavaş yavaş bir beyin cerrahı neden belediye başkanı olmak ister sorusunun cevabına geliyoruz?

        Evet. Şöyle Nihal Hanım. Ameliyatları kimle yapıyorum ben? Asistanlarımla, hemşirelerim, anestezi doktorumla. Bir ekip işi bu. O arada mevcut iktidar sağlıkla ilgili reformlar yaptı. Ama istenilen sonuç doğmadı. Sonlara doğru, sağlığın dahi siyasal süreçlerden ve sonuçlardan etkilendiğini gördüm, yaşadım.

        - Bir beyin cerrahı olarak neyi yapmak istediniz ve siyasete tosladı?

        Nasıl tosladık? Şöyle oldu. Ben şimdi çalışıyorum. Bir taraftan da asistanımı yetiştiriyorum. Eline bıçak verip ameliyat yapmayı öğretiyorum. Ve aklımdan tasarlıyorum. Diyorum ki bu arkadaşımızla bizim yol birlikteliğimiz devam edecek. Ben bir usta çırak ilişkisi tasarlıyorum.Ona bilgi aktarıyorum, yeteneklerini geliştirmek için uğraşıyorum, benden sonra o yürüyecek diyerek bir miras bırakmaya çalışıyorum. Sonra bir bakıyorum genç arkadaş yurt dışına gitmiş. Eğitim görmek için de değil, hiç dönmemek üzere gitmiş.

        "GENÇ MESLEKTAŞLARIMIN YILGINLIĞI VE GELECEK KAYGISI SİYASETE GİRMEMİN TETİKLEYİCİSİ OLDU"

        - Yurt dışına giden doktorlar meselesi mi sizi siyasete yönlendirdi?

        Ülkedeki gelecek kaygısının yaygınlığı. Bu arkadaşlarımızınekonomik açıdan çok da refah vaad etmeyen maaşlar için Almanya’ya şuraya buraya yerleşmek üzere kalıcı olarak gitmesi.Zamanında bana da böyle teklifler gelmişti. Ama biz hep şöyle bir durduk. Ama şimdiki şartlar ve gençler… Bu arkadaşların dili var, yeteneği var, verilen görevleri çok güzel yerine getiriyorlar. Ama bir noktada bakıyorsun Almanca çalışmaya başlıyor. Orada bu zorlu eğitimi taa baştan alıp sınavlara girmeye razı oluyorlar. Gidiyorlar ve tutamıyoruz. Bu tutamama hali bir tetikleyici oldu.

        - Yani bu fikir kafanızda şöyle mi şekillendi: Benim fonksiyonlarımdan birisi de insan yetiştirmek. Ama ben yetiştirdiğim insanı ülkeme kazandıramıyorsam, burada büyük bir sorun var, bunun da çözümü siyaset… Tamam, bravo. Ama bu tür sorunların çözümü yerel yönetim makamlarından ziyade mecliste olmayı gerektirir. Neden belediye?

        Yerel yönetimden niye başladım, çünkü önce dedim ki ben hep Bakırköy'lüydüm. Onu da söyleyeyim. Biz aslen Malatyalı’yız. Ama dedem 1940’ta buraya geldiğinden beri Bakırköy’de yaşıyoruz ve hep buradayız. Babam da Bakırköy belediyesinde inşaat mühendisi olarak çalışmış zamanında. Ve sonra ben 36 yıllık Bakırköy’lüyüm.Yılda 3500-4000 civarında ameliyat yaparken geleni gideni de dinliyorsunuz. İnsanın bu hayat memat eşiğinde nelerle uğraşmak zorunda kaldığını görüyorsunuz. Taburcu olamayan taburcu olmak istemeyen insanları bile görüyorsunuz. Kalacak yeri olmayanları. Basit sorunların nasıl çözülmediği için büyük komplikasyonlara yol açtığını. Yaşadığım sevdiğim bu ilçede insanların mücadelesini izliyorum sürekli. Ve çocuklarıma burada hayat kurmak istiyorum. İstesem yurt dışında dünyaya getirebilirdim onları. Ama be çocuklarımı yetiştiğim parçası olduğum Bakırköy'de yetiştirmek istedim.Bakırköy’de yaşamak ama aynı anda Bakırköy'ü yaşatmak istediğimi farkettim.

        "ÇOCUKLARIMIN YABANCILAŞMASINI İSTEMİYORUM"

        - Yani kariyerinizi ilerletirken aidiyet ile ilgili bir meseleniz de vardı, bir ayağınız yurt dışında iken bir ayağınız hep mahallenizdeydi, bunu mu anlamalıyız?

        Evet, çünkü ben böyle mutluyum. İki bina ötede annemler oturuyor. Az ilerde kuzenler yaşıyor.Ve diğer akrabalarım. Haydi toplanalım deyince herkes 15-20 dakikada birarada oluyor. Ben bundan mutluyum. Ve böyle olmasını istiyorum. Çocuklarımın da bu şekilde büyümesini istiyorum. Yurt dışında kaldığımız dönemlerde buradan giden insanlarla çok karşılaştık. Ancak 3. ya da 4. jenerasyonda oraya tam uyum sağlayabiliyorlar o arada da bir sürü şeyden uzaklaşıyorlar. Ben çocuklarımın yabancılaşmalarını istemiyorum.

        Burayı çok severek yaşıyorum. Suyunu da seviyorum, yeşilini de seviyorum. Bizim Bakırköy' de gerçekten özel bir noktada. Nüfusu 220 bin. Diğer ilçelere göre çok az bir nüfus. Nüfus artışı son 15 yılda baktığınızda İstanbul %25 göç almış, nüfusu artmış. Bizim Bakırköy’de ise öyle bir artış yok yani en fazla 4-5, o civarlarda, fazla değil. Bakıyorum buradaki herkes yerel kalmak istiyor, gitmek de istemiyor. Evin bak sağlam değil, depremde yıkılır diyorsun. İnsanlar burayı terketmek istemiyor. Mahalle kültürü yaşanıyor çünkü. Ben sokakta önceden Ayşegül Hoca olarak tanınıyordum. Sonra ikizlerin annesi Ayşegül, şimdi başkanımız Ayşegül .

        -Bakırköy’ü çok sevdiğiniz için Bakırköy’ü kendinizin ve sevdiklerinizin standartlarına yükseltme arzusuna mı kapıldınız? Sizin için kişisel bir mesele gibi. Yanlış anlamayın olumsuz bir şey söylemiyorum. Kişiselleştirme iyidir, azim ve motivasyon sağlar.

        Aynen öyle. Yüzmeyi burada öğrendim. Florya sahilinde babam öğretti. Zuhuratbaba’da da oturdum, Ataköy’de de, Yeşilyurt’ta da. Bakırköy benim evim. Ve evime çeki düzen vermek istiyorum. Olması gereken yere gelmesini istiyorum ve burada benim de bir parça katkım olsun istiyorum diyelim.

        "BAKIRKÖY BİR İNSAN OLSAYDI KEMİKLERİNİN TEDAVİ GÖRMESİ GEREKİRDİ, 25 YILDA DEPREME ÖNLEM OLARAK CİDDİ HİÇBİR ŞEY YAPILMAMIŞ"

        -Bakırköy'ü iyileştirmeyi insanları iyileştirmenin önüne geçirmişsiniz bir eşikte. Bir insan olarak düşünseniz, sokaklar damarları olsun mesela, meydanı kalbi gibi düşünün. Neresi tıkalı, neresi tekliyor, neresi hasta?

        İskeleti. Kemik yapıyı düzelmeliyiz. Binaları, yapı stokunu. Burada yapılaşmaya uygun alan %59, olmayan alan rezerv bölge ilan edilmiş, Küçükçekmece ile aramızdaki sınır, kesinlikle yapılaşma olmaması gereken bir alandır. Bir de önlem alınarak yapılaşmaya izin verilebilir olan alan, %41. Hiç az bir oran değildir. Ama çok az şey yapılmış. Olası İstanbul depremi yakın, Fatih’ten Silivriye kadar etkilenecek. Bizim tam önümüzden geçiyor. Böyle bir durumda yapı stoğmuza bakıyoruz: %80’i 2000 yılı öncesine ait! %40’ı da 1960 yılı öncesine ait.

        - Nereden başlayacaksınız?

        Yedi mahalleden. Cevizlik. İsmin güzelliğine bakın. Cevizlik, Sakız Ağacı, Zeytinlik, Yenimahalle, Kartaltepe, Zuhuratbaba.

        Bitişik nizamın yaygın olduğu yerler. 5000'lik imar planı Büyükşehir'den çıkmış ama bir takım kurallar var, diyor ki iki parsel birleşsin, 1000 metrekareyi bulursa artı bir kat veririm. Onları bir düzenleyelim ve insanlara da huzurlu diyorum ya, güvenliğe geçmeden önce, önce huzurunu sağlayalım. İnsanlar haliyle bana ekonomik olarak külfet olacaksa ben bununla nasıl başedeyim diye bakıyor. Burada o +1 katı vermenin yolunu bulmak lazım.

        Orta gelir gurubunda Ataköy var. Zamanında çok iyi bir projeydi, yeşili çok betonu fazla bir alan. Buralarda güçlendirme ya da yenileme gerekiyor. Eğitim ve ekonomi seviyesi bir tık daha yıkarıda buralarda. Burada ille de +1 olacak diye bir şey yok, çünkü buralara + 1 kat verdiğinizde artık orası Ataköy olmaktan çıkar. Bir de Batı kısmı var, Yeşilyurt, Yeşilköy, Basınköy, Şenlikköy. Burada ruhsat tipi daha farklı. Buraları yenilerken yasal olarak da duruma bakmak lazım. Özetle hızla kentsel dönüşüm danışma ofislerimiz açılacak. Kentsel dönüşüm müdürlüğümüz kurulacak. Aynı zamanda da afete hazırlık çalışmalarını da içeren bir bünyesi de olacak bunun. Kentsel dönüşüm için biz masaya oturtacağız. Burada müteahhitler ya da iştirakler, Kiptaş olur, bizim belediyenin bünyesindeki şirketler de olur, Bunlar bir taraf olacak. Sahipler bir taraf olacak, biz ortada olacağız. Ve o orada düşünecek, diyecek ki, müteahhite verdim, o bana diyor ki işte 10 lira çıkacak cebinden. Öbürüne gittim diyor, o 8 liraya ben yaparım. Öbürü diyor, ben 3 liraya yaparım. Kim? Doğru. Hani nerede ne var? Bir standart da yakalamamız lazım. 2018'den sonra deprem yönetmeliğine göre daha farklı bir yapılaşma, o sağlam yapı konusunda ayrı bir uygulama da var. Biz hukuk desteği verelim, hak kayıplarına, mağduriyetlere sebep olmayalım. Finansal açıdan da ne yapılabiliyor bakalım. İmarda, ruhsatta, projede biz devreye girelim, işi hızlandıralım. Zaten kaybettik 25 yıl. Bu zaman zarfında ciddi hiçbir şey yapılmamış. Ama bu arada gördüğünüz gibi bizim nefes almamızı engelleyen o ön taraftaki bloklar tak tak tak çıkmış. Biliyorsunuz Yalı Ataköy'ler, Kuzu inşaat, hastanesiydi, oteliydi vesaireydi… Yapılaşmaya uygun olmayan yerler imara açıldı.

        Ayrıca toplanma alanlarımız, deprem sonrası tahliye koridorlarımız ve barınma alanlarımız olmak zorunda. Bu tür alanların asla imara açılmaması lazım. Milli Eğitim Müdürlüğümüzle bir aradaydık mesela. Bir an önce kurumsal ortak çalışma imkanlarını değerlendireceğiz. Çünkü o okullar sığınak görevi de görecek öyle bir anda.Müdürlük, STK’lar ve derken İBB ile meseleyi bir bütün içinde ele alacağız.

        - Meselenin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ayağı da olacak, o kısımla ilgili umutlu musunuz?

        Elbette ki. Neden umutlu olmayalım? Çünkü asıl amacımızinsan hayatıdır. Yani ben burada bu göreve geldiysem bunun için hem vicdani bir sorumluluk hem de bir yasal sorumluluk içerisindeyim ve bunun bilincindeyim. İster merkezi yönetim olsun ister yerel yönetim olsun ortak bir akılla idare etmeli ve ortak bir dil kullanılmalı diye düşünüyorum. Uyum ve eşgüdüm içerisinde çalışmalı diye düşünüyorum.

        - Ayşegül neden burada?

        Bizim niyetimiz bu. Buranın kendi kendi kamu kaynaklarını yine kamu yararına kullanalım. Başka bir düşünceye geçmeyelim. Bu çok önemli. Ayşegül niye burada Ayşegül? Evimiz Bakırköy vizyonuyla güvenli, huzurlu, modern Bakırköy'ü inşa etmek için, ortak akılla hareket etmek için burada Ayşegül.

        - Diyelim ki iskelet kısmında mesafe katettiniz, sırada ne var? Elbette kütüphaneler, teknoloji atelyesi kurmak diyeceksiniz ama ben onu sormuyorum, gönlünüzden geçtiği anda içinizi cız ettiren müdahale etmeden duramayacağınız şeyi soruyorum.

        Ben o eski girdiğim denize yine girmek istiyorum. Bakacağım niye olmuyor. Aslında kısmen girilen yerler de var ama insanların kafası karışık. Ne kadar temiz?Kesintisiz sahil bandı diyoruz, ama kesintili. Niye kesintili? Bakırköy çarşı eskiden markaydı, prestijliydi, neden bugün o noktada değil? Şimdi o noktaya yeniden taşımak lazım çarşıyı.Yeşil alan ve peyzajla beraber yayalaştırmaların olması lazım bazı yollarda. Tabela kirlilikleri düzelecek, binaların dış yüzeyindeki klima çirkinliği düzeltilmeli.

        Bizim İstanbul’un geri kalanına diğer ilçelerde olmayan bir ulaşılabilirliğimiz var. Marmaray var, metrobüs var, Kirazlı İDO hattı var, buraya geliniyor yani. Ama Bakırköy’ün neşeli cıvıl cıvıl bir yer olması lazım. Gençlerin yararlanabileceği ısıtması düzgün soğutması düzgün, ikramların da olduğu kütüphaneler olması lazım. Bunları yapacağız.

        - Kadınların maruz kaldığı cam tavandan bahsetmişsiniz bir röportajınızda. Aday adaylığı sürecinde kendi partinizin cam tavanına tosladığınızı hissettiğiniz anlar oldu mu? Teşkilattan gelmemenizi, eşinizin daha önce AK Parti’den adaylık başvurusu yapmanızı mesele eden Bakırköy teşkilatına mensup kişilerin sosyal medya gönderilerini gördüğüm için soruyorum. Ekrem İmamoğlu sizi seçti ve tepeden paraşütle indiniz duygusuna kapılanlar da olmuş, kendi partiniz içinde bir direnç var mıydı size karşı ve bu direnci nasıl yendiniz?

        Devlet memuru olarak çalıştım yıllarca, hiç özel yerde çalışmadım, nasıl teşkilattan gelebilirdim? Beyin cerrahisi yaparken de cam tavanlara çarptım. Her zaman heryerde var. ABD ve Avrupa’da da yaşamış bir insan olarak net söyleyebilirim, sadece Türkiye değil bir çok yerde hala tam olarak cinsiyet eşitliğine inanılmıyor. Bizle beraber başlayan her erkek bizden daha hızlı yükseliyor. Dediğiniz şeyi yaptılar ama o pek uzun sürmedi. Çünkü Ayşegül CHP'li bir aileden geliyor. Dedem1940’larda buraya geliyor, 1950'de gidiyor, CHP’ye üye oluyor. Babam 2004 yılında CHP belediye başkan adayıydı. 2009-2014 arasında CHP İstanbul Büyükşehir meclis üyesiydi.

        -Hayır ben zaten eşiniz 2015’te AK Parti’den aday olmak istedi diye sorgulanmanızı rencide edici bulduğum için soruyorum…

        Onu görüyorsunuz değil mi? "Yaa bir Ayşegül profil var. Ayşegül neler yapmış, ne kadar mücadele vermiş?" diye bakmak yerine onu ailedeki erkekle tanımlamaya kalkmak? Kadının adı burada da mı yok arkadaş, değil mi?

        - Öyle…

        Ekrem Bey’le ilgili kısma gelince. Kimin aday olacağına da tek bir kişi karar vermedi. Ben 4 ya da 5 ayrı komisyondan geçtim. Yani bir data biriktiriliyor. Yani bir kişi değil, bir komisyonlar topluluğu buna karar veriyor. Rapor yazıyorlar sonra. Birçok filtreden geçerek netleşti adaylar. Kurultayda ortaya çıkan değişim iradesi beni çok heyecanladırmıştı. Tüm bu istişare, filtre süreçleri de değişimin parçasıydı ve ben o filtrelerden geçtim.

        - Ben aslında şunu sormaya çalıştım. “Eşi AK Parti’den aday adayı olmaya kalkmışsa bize uymaz” tutumu oluşmuş, bunlar sosyal medyada paylaşılmış, bu sizin tarafınızdan nasıl duyuldu?

        O yorumları yapanların motivasyonunu bilmiyorum. Ama ben şöyle düşünüyorum. Biz-siz ayrımı bitmeli artık. Hepimiz bütünüz. CHP de bu bütünün bir parçasıdır. Birbirimize uyum sağlamalı ve ortak bir dil kurmalıyız. Ben vatanı en çok seven işini iyi yapandır inancıyla yaşadım ve bu mesleğe 25 yılımı verdim, edindiğim tecrübe bana konfor olarak döndü. Sonracumhuriyeti ilelelebet muhafaza etme sorumluluğunu hissederek, ülkeye borcumu ödeme amacıyla o konforu terk ettim ve bu işe soyundum.

        - Yani asıl motivasyonunuz borçluluk duygusu mu?

        Evet. Beni yetiştiren ülkeye borcumu ödemek. Tek amacım bu.